Fidan
KALŞEN
Şehit Düştüğü Tarih: 19 Aralık 2000
Şehit Düştüğü Yer: Çanakkale Hapishanesi
Doğduğu Tarih: 1 Ocak 1964
Doğduğu Yer: Dersim, Buğulu Köyü
Mezar Yeri: Puluçayır Kopuzlar Merkez, Dersim
“Yoldaşlarımı halkımı seviyorum”
Çanakkale Hapishanesi
Ölüm Orucu 1. Ekip Savaşcısı olan Fidan Kalşen, 19 Aralık katliamında operasyonu durdurmak için
bedenini tutuşturarak feda eylemiyle şehit düştü
“Yoldaşlarımı halkımı seviyorum”:
Bu sözleri söyleyip de, bunu
yaşamıyla, bedeniyle ispatlamak ne büyük bir onurdur. Fidan, Çanakkale hapishanesine
saldırı olduğunda bedenini tutuşturarak sözünün eri olduğunu gösterdi.
Yoldaşlarını sevdiği için bedenini tutuşturdu. Onlara bir şey olmasın,
saldırıyı durdurun ki, yoldaşlarım ölmesin, sakat kalmasın dedi. Halkını
sevdiği için bedenini tutuşturdu. Zulmün saltanatının olduğu yerde halkın
mutluluğu yoktur. Ancak zulme karşı isyan varsa halk yüreğinde umut taşıyabilir.
Umut taşıdıkça yaşar. Fidan çok sevdiği halkına zulme karşı isyanın onurunu
yaşattı.
Milyonlarca insan Tv ekranlarından demir parmaklıklar arkasında tutuşan alev
topunu izledi. Dimdik, vakur ve gurur. Zafere
kenetlenmiş yüreği alevler arasında parmaklarındaki işaret oldu. Slogan ve zılgıt
seslerinden başka bir ses duyan olmadı Fidan’ın tutuşan bedeninden. Ölüm
orucu 1. Ekibi direnişçisiydi. Saldırıyı durdurmak için 1 ekibinde yer alan
savaşçılar, “kim
kendini feda edecek” diye toplandıklarında hepsi de “ben”
dedi. Fidan, daha tartışma sürerken, “ben, ben” deyip hiç kimseye fırsat
vermeden, hemen ekledi, “seçtiğiniz için teşekkürler arkadaşlar”...
Bu feda ruhu anlaşılmadan Fidan’ın dimdik duran parmaklıklar arkasındaki
görüntüsünün tahlilini yapmak mümkün değildir.
Dokuz kardeştiler.
İlkokulu Kopuzlar köyünde okudu. Ortaokulu Tunceli Atatürk ortaokulunda
okuduktan sonra, 83-84’te Tunceli Kalan Lisesinden
mezun oldu. '87’de Sağlık Meslek Lisesi labaratuar
bölümünü kazandı. '90’da İstanbul Haydarpaşa Sağlık
Meslek Lisesinden mezun oldu ve
1990’ın
sonunda Dersim’de hemşire olarak
göreve başladı.
1989’da öğrencilik döneminde DEMKAD’lılarla tanıştı. 4 aylık
süre içinde DEMKAD’ın faaliyetleri içinde yer aldı.
Ardından İstanbul Türk Hemşireler derneğiyle
tanıştı. 1990’da
Sağlık-Sen faaliyetlerinin içinde yer aldı. 1991’de Dersim Sağlık-Sen kurucu
üyelerinden oldu. Aynı zamanda Kam-Sen faaliyetleri içinde
de çalışıyordu. Devrimci sendikal faaliyetleri nedeniyle '92’de gözaltına alındı ve 2,5 ay Nevşehir’de
tutuklu kaldı. '92 Ağustosunda Ağrı’ya sürgün edildi. Ancak sürgün onu
mücadelesinden vazgeçirememişti, Ağrı
Sağlık-Sen Şube başkanlığı yaptı. (...) '93 Aralık’ta
Dersim’e geldiğinde, bir «arama» esnasında
sağlık broşürlerinden dolayı gözaltına alındı ve
mahkeme sonuçlanıncaya kadar görevden uzaklaştırıldı. Bu süreçte Dersim,
Elazığ, Diyarbakır, Malatya’da demokratik faaliyetler içinde
görevler, sorumluluklar üstlendi.
'94 Martında, Dersim'de şehit düşen gerillaların cenazelerini almaya
giderken Pertek karakolu tarafından ailelerle birlikte gözaltına alındı.
Dördüncü gözaltısı ise Ocak 95'te kırdan dönerken
oldu. Hain Kazım Keleş’in tavrının gözaltına alınan
çok sayıda insanı olumsuz etkilediğini gören Fidan, hem onlara moral verme, hem
de savaşta şehit düşmüş, değerler yaratmış Komutan Kemal Askeri, Ahmet, Haydar,
Gülseren, Hüsniye... ve
diğer 6 Aralık şehitlerine karşı sorumluluk bilinciyle hareket ediyordu. Bir yandan
da onların intikamını, halka yönelik yapılan katliamların, ev yakmaların,
sokakta sefil bırakılan ve çaresiz kalan halkımızın intikamını almak istiyordu.
Gözaltı tavrı bunlara verilen bir cevaptı. Tutuklanarak Malatya’ya gönderildi.
Malatya Hapishanesi'nde
görevler aldı. En büyük gücü olarak, partinin desteğini görüyordu. Daha sonra
gittiği Sakarya Hapishanesi'nde de görevler alan, gelişen bir Fidan vardı.
Çanakkale Hapishanesi süreci de yine kendini geliştiren, devrimcileşen Fidan,
19 Aralık katliam saldırısı olduğunda, bir ölüm orucu savaşçısı olarak
yoldaşlarını korumak için tereddütsüz bedenini ateşe verdi.
***
Bant Takma
Törenindeki Konuşmasından
“Alnımdaki bant benim
namusumdur.
Namusumu
ölümsüzlüğe kadar taşıyacağım”
Yoldaşlar,
Şu anda heyecanımı tarif
etmekte güçlük yaşıyorum. O yüzden ne kadar tarif etmede zorluk yaşasam da
Parti-Cephe ailesi olarak hepimizin aynı mutluluğu, aynı coşkuyu
hissedeceğimize inanıyorum.
Yoldaşlarım ifade ettiler
aslında, aylardır beklediğimiz sabırsızlık bugün sona erecek. Yani heyecan
gerçekten de oldukça büyüktür. Önce ölüme gülerek koşan yoldaşlarımın arasından
Ölüm Orucu Direnişçisi 1. Ekip olarak seçildiğim için kendimi çok şanslı
hissediyorum. Bu şansı partime borçluyum. Partime sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.
Aslında bu mutluluğumun coşkusunu, önderimizden, şehit düşen yoldaşlarımızdan,
tarihimizden, halkımızdan ve sizlerden alıyorum. Bu yüzden gerçekten mutluyum
ve gururluyum.
Alnımdaki kızıl yıldızlı
bandım ‘84’te
şehit düşen Apo,
Fatih, Hasan, Haydar yoldaşlarımızın, ‘96 Ölüm Orucu’nda Berdan, İlginç, idil, Yemliha ve Müjdat yoldaşlarımızın bize bıraktığı büyük bir
mirastır. Bu mirası alnıma taktığım için çok mutluyum. Zafere kadar şerefimle
taşıyacağıma inanıyorum.
Çünkü bu gücü kanla yazılan
tarihimizden alıyorum.
Bu gücü düşmanın her
türlü saldırılarına rağmen zırnık kadar taviz vermeyen, ideolojisiyle,
politikalarıyla, cesareti ve cüretiyle üzerine yürüyen önderimizden alıyorum.
Bu gücü, yüzyıllardır her
baskıya rağmen kendi değerlerini korumuş, aman dilememiş, değerleriyle bugüne
kadar yaşayan halkımızdan alıyorum.
Bu gücü üzerinde
yaşadığımız, bağımsızlık savaşı verdiğimiz vatanıma olan bağlılığımızdan
alıyorum.
Yoldaşlar,
Bugün tarihi bir süreç
içerisindeyiz. Hepimiz biliyoruz. Düşmanın uzun süredir bir hazırlığı var.
Temelde biz devrimcileri tasfiye etmek için yapılan bir hazırlık. Bunun için
trilyonlar harcayarak F Tiplerini yaptı. Bizleri o F Tiplerine koyup,
inancımızdan, ideallerimizden, düşüncelerimizden uzaklaştırmaya çalıştığını
hepimiz biliyoruz. Bizleri oraya koyup yoldaşlarımızdan, vatanımızdan uzak
tutacağını ve birer teslim olmuş itirafçı olmuş kişiler haline getireceğini de
biliyoruz. Özünde saldırı bize olsa da aslında saldırı halkımıza yapılan bir
saldırı. Saldırı değerlerimize yapılan bir saldırı. 30 yıllık tarihimize, kanla
yazılan tarihimize yapılan bir saldırı.
Bunun karşısında asla
teslim olmayacağımızı zaten hepimiz en başında söylemiştik. Biliyoruz zorlu bir
süreç yaşayacağız. Ama özgür tutsaklar olarak defalarca zorlu süreçleri
atlattık. Buna da hepimiz tanığız. Çünkü özgür tutsaklık kimliğimizle 84, Buca,
Ümraniye, Ulucanlar, Burdur, 96’da yaptıkları kahramanlıklarıyla
somutladılar Bu zorlu süreci bizlerin de başaracağına
inanıyorum.
Alnıma takılan bu bantı, halkımın onuru, partimin onuru, siz değerli
yoldaşlarımın onuru, şehitlerimizin değeri olarak taşıyacağıma şerefimle söz
veriyorum.
Alnımdaki bant benim
namusumdur. Namusumu ölümsüzlüğe kadar taşıyacağıma inanıyorum. Bu yüzden
hepinizi şimdiden zaferi kutlayacağımıza inanarak kucaklıyorum.
Yaşasın
Direniş Yaşasın Zafer!
Zaferi
Şehitlerimizle Kazanacağız!
22
Kasım 2000
***
Ölüm
Orucuna Gönüllülük Yazısından;
Seyit Rıza’nın,
‘Düşman Dersim’e sefer yapar
zafer asla’ sözünü yerine
getirmenin sırasını
talep
ediyorum
2 Ağustos günü tekrar
duygu ve düşüncelerimizin istendiği gündü. Mutlu günlerimden biriydi. Çünkü
yakında başlayacağımız ölüm orucu gönüllüsü olan 72 kişi biraradayız.
Hiçbirimiz daha önce 72 gönüllüyü birada görmemiştik. Herkes çok coşkuluydu. Bu
büyük güç partinin gücüydü. Partinin bedeller üzerinde yarattığını hepimiz biliyoruz.
500’ün
üzerinde verdiğimiz şehitler, ülkenin
bağımsızlığı, halkın özgürlüğü için şehit düştüler. Her birinin gösterdiği
kahramanlık, yarattığı değerler onurumuzu, ahlakımızı, namusumuzu simgeliyor.
Bunları korumak, sahip çıkmak, büyütmek bizlere düşen en büyük görevdir. Bunun
sorumluluğunu taşımak boynumuzun borcudur. Düşman bugün bunların hesabını
yapıyor. Bunları yok etme ve bitirmenin peşinde. Dünyada ve ülkemizde devrime
ve devrimciliğe ait ne varsa silip süpürerek bitirmeye çalışıyor. Kendi
ahlaksız, kokuşmuş düzenlerini sürdürebilmek için en ufak hak aramalarına dahi
fırsat vermiyor.
Bunu yanlızca
fiziki anlamda yapmıyor. İdeolojik, kültürel, sosyal ve ekonomik anlamda bütün
teknolojisiyle araç ve gereçleriyle medyasıyla ülkeyi ve halkı kıskacın içine
alıp susturmaya çalışıyor. Dışarda halka bunları
dayatıyor. Hapishanelerde ise devrimcileri hücrelere koyarak teslim almanın
politikasını uygulamaya çalışıyor.
Çünkü halkın öncüleri
devrimcilerdir. Devrimcileri teslim alırsa halkı daha kolay teslim alacağını
biliyor. Bunu katliamlarla bitiremeyeceğini de biliyor. Çünkü bugüne kadar
yaptığı her katliam kendi gerçek yüzünü açığa çıkarmış halk nezdinde hiçbir güvenilirliği
kalmamış boyuta ulaşmış.
Demokrasicilik oyunlarını
oynamayı tekrar gündeme sokuyor. Bir tarafta halka yeni umutlar vaat ederken
diğer taraftan da imhaya yönelik her türlü politikasını devreye sokuyor.
Dünyada ve ülkemizde
yaşanan teslimiyet emperyalizmi umutlandırmış, moral vermiştir. Ülkemizde PKK
Kürt milliyetçiliğin teslimiyeti de oligarşiyi umutlandırmış, moral bulmuştur.
Bunun devamını savaşanların tümünden istemiş ama olmadığını görmüş.
Katliamlarla gözdağı vermeye çalışmış ama başaramamış Ulucanlar’daki vahşet ve devamındaki Burdur
saldırısı bunun somut pratiğidir. PKK’nin teslimiyetçiliğinden sonra
Kürdistan’da devlet politikalarını hızlandırmış
7’den
70’e her kesime her türlü ahlaksızlığı, onursuzluğu
dayatmaya çalışıyor. Dünkü sınırsız saldırılarını bugün daha pervasız sürdürüyor.
İnançsızlaştırma, değersizleştirme, dinamikleri yok etme, paylaşmayı, dayanışmayı,
sahiplenmeyi bitirmeye yönelik saldırıyor. Bugün düşman bu saldırıları
karşısında set olabilmek her devrimcinin görevdir. Set olamamak devrimciliğin
bitmesi demek olduğunu biliyoruz. Bunun için en önde olma, Ölüm Orucu
savaşçıları arasında olmayı partimden talep ediyorum.
Seyit Rıza’nın, “Düşman Dersim’e
sefer yapar zafer asla” sözünü yerine getirmenin
sırasını talep ediyorum.
Şehidimiz Zehra Öncü’nün elindeki bomba olma sırasına
talep ediyorum.
6 Aralık ve tüm Kürdistan
şehitlerimizin yarattıkları değerleri büyütmenin sırasını talep ediyorum. Buna
denk düşen çok daha ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Halkımın umudu, dayatılan zalimliğin zulmün hesabını sormanın sırasını
istiyorum.
Halkımı, önderimi,
yoldaşlarımı seviyorum. Kazanacağımıza olan inancımla tüm yoldaşlarımı
kucaklıyorum.
3.8.2000
***
Cenazem
bayraklarımıza sarılı yoldaşlarımın
omuzlarında
Hayalimde, cenazem bayraklarımıza
sarılı yoldaşlarımın omuzlarında... Hemen arkasında çocuklarımızın korteji
alınlarında kızıl bantlar, ellerinde 2000 Ölüm Orucu şehitlerimizin resimleriyle
yürüyorlar. Hemen arkasında anaların korteji alnı kızılbantlı.
84, 96 Ölüm Orucu şehitlerimizin içinde yürüyorlar. Onların arkasında “Ölüm Orucu Şehitleri
Ölümsüzdür”
sloganının yazıldığı pankartla iki kişi yürüyor. Arkasında,
geleneğimiz yok ama hayalimdeki cenazemde davul zurna sesini duyar gibi
oluyorum. Davul ve zurna pankartı taşıyan iki kişinin arkasında yürüyorlar.
Arkasındaki kitle davul zurnanın ağıt ezgisiyle uyum içinde yürüyorlar. Davul
zurnanın sesi şehrin tüm sessizliğini bozuyor. Etrafındaki dağlara yankılan
sesi tüm şehri etkisi altına alıyor. Ve herkese ulaşıyor. Mezarlığa yakın davul
zurnanın sesi kesilir, sloganlarımız atılmaya başlanır.
(Ölüm Orucu
Gönüllüleriyle Şehitlikleri Üzerine Yapılan röportajlardan alınan bu sözler,
Vatan Dergisinin 18 Aralık 2000 tarihli 69. sayısında yayınlanmıştır.)
***
Tunceli Milletvekili Bekir Gündoğan'a
yazdığı mektup:
Sayın Bekir Gündoğan, Merhaba,
Önce yazıp yazmamakta kararsız kaldım. Sonra
geçmişte olan ilişkilerimizi düşündüm. Halka olan ilişkilerini düşündüm. O
süreçti insani anlamda ilişkilerinin iyi olması beni sevindiriyordu. Ama
şimdi... Şimdi ne yazık ki iki farklı cephedeyiz. Sizinde içinde bulunduğunuz
Hükümet, emperyalizm ve MGK emriyle insani olan, güzel olan ne varsa yok
etmeye, teslim almaya çalışıyor. Onur, ahlak, erdem bütün güzellikleri yok
etmeye çalışanlarla, bunları ölüm pahasına savunanlar olarak iki ayrı
cephedeyiz. Buna rağmen yazmak istedim.
Bugün Ölüm Orucu direnişimizin 36. Günü. 36 gündür
açlığa yatırdığımız bedenlerimizle zülme karşı
direniyoruz. Bu direnişimizin bizim zaferimizle sonuçlanacağını, onurun galip
geleceğini biliyorum. Yazmak isteme nedenim de bu. Biz bedenlerimizle
kazanacağız. Bu onur savaşında istedim ki, siz de karşı tarafta olma konusunda,
bir kez daha düşünün. Son sözler diyebileceğim bu sözlerin sizin için anlamı
olur mu bilmiyorum. Yüreğinizde, onurdan, insanlıktan yana taşıdıklarınız varsa
olur. Günümüzün dünyasında emperyalizm ve işbirlikçilerinin emekçi halk
üzerinde politikasını biliyorsun. Senin de içinde bulunduğun Parti bunun
öncülüğünü çekenlerden. Senin Parti Başkanın da olan Başbakan Ecevit'in Clinton
karşısında el pençe divan duruşunu gördük. Bir insan ancak bu kadar şerefinden
uzaklaşır, dedirtecek durumdaydı. Şerefinden uzaklaşmış Başbakan'ın ABD'ye
giderayak Ulucanlar'da yapılan katliamın talimatını
da vermişti. Ulacanlar'daki arkadaşlarımız koğuş
istediler diye en vahşi işkencelerle katledildiler. Ama oradaki arkadaşlarım
"Teslim mi olacaksınız, ölecek misiniz?" sorusuna
"Öleceğiz" cevabını verdiler. Onurlarını, devrimci tutsak kimliğini
korudalar.
Bugün yine bizlere teslimiyet dayatılıyor. Bizleri
devrimci onurumuzdan, değerlerimizden, insanlık onurumuzdan, ideallerimizden
alıkoymaya çalışıyorlar. Bizleri teslim olmuş birer insan müsvetteleri
haline getirmeye çalışıyorlar. Ve bu politikaların uygulayıcıları, destekçileri
arasında siz ve sizin partiniz de var. F Tipi hücre hapishanelerini bunun için
yaptırdınız. F Tipleri bizleri ve halkımızı teslim almaya yönelik bir
politikadır. İçinde bulunduğunuz Parti'nin, bunun talimatlarını kimlerden
aldığını biliyorsunuz. Bu insanlık dışı uygulamayı kendisine insanım diyen hiç
kimse kabul etmez. Bugün böylesine büyük görevle karşı karşıyayız. Bizler,
dayatılan bu politikaya bedenlerimizi ölüme yatırarak boşa çıkaracağız. '84 ve
'96 Ölüm Oruçları'nda olduğu gibi..
Buradaki bir çok arkadaşım
gibi ben de bedenimi açlığa yatırdım. Alnımdaki bu kızılbandım
halkımın onuru ve namusudur. Bunu ölümsüzlüğe kadar taşıyacağım. Halkımın
karşısında hep alnı temiz, başı dik olacağım. Bütün hücrelerim halkımın
kurtuluşu için çarpışacak. Ölümüm halkımın adalet özlemi, umudu, kurtuluşudur.
Ölümüm halkımın onurlu, namuslu yaşamıdır. Halkımın özgürlük özlemleridir. Canım
halkıma feda olsun...
Şehit düşersem beni Dersim'e
şehitlerimizin yanına gömmesini istedim ailemden. Ailemin gerekeni yapacağına
inanıyorum. O güzel günümde halkımın beni en iyi şekilde uğurlayacağını
biliyorum. Eğer bunun önünde bir engel çıkarsa bundan, en başta senin Partin
sorumlu olacaktır.
Sayın Bekir Gündoğan,
Biz ölümün altına imzamızı attık. Ve bu ülke halkının
öyle kolay teslim alınamayacağını, bu vatanın satılmasına göz yummayacağımızı,
yani düşüncelerimizden, inançlarımızdan öyle kolay vazgeçmeyeceğimizi
gösterdik. Gösteriyoruz. Sizden de Dersim halkının fedakarlığına,
emeğine karşılık vermenizi bekliyorum. Sizden, eli kanlı Hükümetin, halkın
kanıyla beslenmesine daha fazla ortak olmamanızı istiyorum.
IMF politikalarının altına attığı imzalarla,
ülkemizi parça parça satan DSP'nin halka, vatana
ihanet etmesinin bir parçası olmamalısınız. Onun kanlı politikalarına onay
verip, imza atıp elinizi bu kana bulamamalısınız. Umarım bu süreçte soğuk
bedenlerimize eliniz değmeden harekete geçersinizi.
Selamlarımla
FİDAN KALŞEN
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...
Yoldaşları, yakınları Fidan Kalşen’i Anlatıyor: